
Sevgili Günlük
Hiçbir şey söylemeden çekip gitmek mi yoksa kalıp kavga etmek mi? İşte tüm mesele bu. Ne olduğunu anlayamadın değil mi? Seni çok iyi anlıyorum günlüğüm, sevdiğin birinden beklemediğin davranışlarla karşılaşmak aynı etkiyi yaratıyor. Anlayamamak, dumur olmak, ne oluyor şu an diye şaşalamak… Olayı anlamadın ama vibe’ı yakaladın diye düşünüyorum; evet, bugün de gündemimizde acı var. Ayrılık acısı ama daha az konuşulan türden; arkadaş ayrılığı acısı.
Arkadaşlarımı ben şahsen çok seviyorum günlük. Aile kavramıyla anlatmaktan kaçınacağım, yakın arkadaşlarım benim için hayatımın renkleri, tehlike anında can simidi, dış dünyayla aramdaki araf bölgesi gibi. Benliğime davet edebileceğim kadar yakın, farklılıklarımıza alan tanıyabilecek kadar uzak. Zaten yakın arkadaşlar, farklı deneyimlerden geçiyor olsa da hayatı birlikte yaşayacağı bağlar kurmaz mı? Bu kadar derinlerde hissettiğim arkadaşlık ilişkilerimde bir cortlama meydana gelince benim de ayarlarım ister istemez bozuluyor, allak bullak oluyorum.
Geçen günlerde işte böyle bir deneyim yaşadım ve yakın bir arkadaşımla bozuştuk. Beklemediğim bir davranış biçimiyle karşılaştım ve dünyam bir kuple altüst oldu. Muhtemelen arkadaşım da benden beklemediği davranışlar gördü, onun günlüğü olsaydın o da kendi perspektifinden benim yediğim bokları dökerdi sana. Sonuç olarak benim günlüğümsün, azıcık benim perspektifime ortak oluver ne olmuş. Bir sorun yaşadık ve üzerine tekrar tekrar birbirimizi anlamamaya devam ettik. Ben ise tüm bu süreçte kalbimle beynim arasındaki trafikte boğuldum kaldım. Büyük kaygı krizleri yaşadım ve kendimi “Allah’ım, en yakınımdaki insanlara dahi güvenemeyeceksem dünyaya nasıl güveneceğim; nasıl yaşayacağım, kimselere güvenmeden ve herkesten her şeyi bekleyerek yaşamak mümkün mü?” sorularına yana yakıla yanıt ararken buldum. Hayatımdaki her şey sanki boşluk hissiyle sınandı ve bir süreliğine boşluk galip geldi. Peki, gerçekten arkadaş ayrılığı niçin bu kadar acılı bir süreç ve neden daha az konuşuluyor diye soracaksan kendimce açıklayayım günlüğüm.
Hayatı paylaştığın, birlikte mutlu anılar biriktirdiğin ve çeşitli sınanmalardan geçtiğin biriyle bir noktada uzaklaşmaya başlamak başta kabul edilebilir gelmiyor sanırım. Ben mi değiştim, o mu değişiyor diye sorgulamaya başlıyorsun. Üstelik arkadaşlık ilişkisi, ciddi emek isteyen bir ilişki. Karşılıklı emek emek örülen bir ilişkide artık aynı frekansı tutturamamak büyük bir kayıp duygusu hissettiriyor bana. Bir insanla yakın arkadaş olmak, “Şu koca dünyada nihayet seni buldum. İyi gününde kötü gününde kabul ediyorum seni, sen de et; ele güne karşı yalnız koma beni” duygusu çerçevesinde gelişiyor benim için. Dolayısıyla bu ilişkiyi kurmak kadar bitirmek de zorlayıcı bir süreç oluyor. Amma abarttın diyeceksen günlüğüm; evet belki, yine de abartacağım çünkü arkadaş ayrılığının görünmezliği ve önemsizleştirilmesiyle ilgili derdim var.
Sanırım genel kanıya göre şöyle bir önem sıralaması var; önce aile, sonra sevgili/partner, sonra arkadaşlar. Aileyle yaşanan sorunlar çok çok önemli, sevgiliyle yaşanan sorunlar veya ayrılık önemli, arkadaşlarla yaşananlar ise, eh işte. Peki, bu ilişkileri önem sırasına koyan kültürel kodlarımız bana şunu da açıklar mı rica etsem. Nasıl oluyor da ailemle veya partnerimle sorun yaşarken yanımda olan, o durumu paylaşmama izin veren arkadaşlarım bu ilişki hiyerarşisinde en sonda yerini alıyor? Ve yine nasıl oluyor da arkadaş ayrılığı yaşayınca çekilen acı biraz yersiz bulunuyor?
Yine öfkelendim günlüğüm. Zaten bu ara acılı ve öfkeli olarak geziyorum ortalıkta. Herkese biraz hesap sorup kendime hiçbir şey konduramıyorum. Yıllık gidik kız olma hakkımı bugünlerde kullanmış bulundum. Sana da hep gidik hallerimdeyken yazıyorum, kusura bakma günlük. İlişki hiyerarşisinden bahsetmişken, geçenlerde ailemin yanına gittim birkaç günlüğüne. Ziyaretim, ailemin son yıllarda özenle düzenlediği “Geleneksel Evladımızın Duygusal Dünyasına Zehri Zuhur Etme Günü”ne denk gelmiş olacak ki biraz kıyamet koptu biraz da her şey sıradandı. Anne ve babamla küskün günler sürerken halam üzerine vazife edinip ailenin önemi üzerine nutuk çektiği sıra birden başımı elleri arasına alıp “unutma, bu hayatta seni en çok ailen seviyor” dedi. İyi ki dilimi tuttum çünkü içimden geçenler; “ay inşallah öyle değildir ya, en çoğu buysa çünkü baya zor bir hayat bekliyor beni” minvalindeydi. Solcu ailelerde dahi ailenin bu kadar yüceltilmesi hala bir şekilde tuhaf geliyor günlük. Bir ilişkiyi güvenilir ve sonsuz yapan kan bağı mıdır? Arkadaşlık bağı, birbirimizi tercih etmemizle başlıyorsa; tercih ederek kurduğumuz bağın da en az kan bağı kadar güvenilir olmasını ummak naiflik midir?
Neyse günlük, sorularıma senin cevap veremeyeceğinin farkındayım. Ben de yanıtları yaşayarak bulma niyetindeyim. Başladığım yere dönmek gerekirse; hiçbir şey söylemeden kalmanın zannediyorum hiçbir ilişki türü için besleyici yanı olamayacağı gibi, her ilişki için sessizce yayılan bir çürüme etkisi olabilir. Adı kavga etmek olsun, tartışmak olsun; bir ilişkide bu çatışmaları da yaşayabilecek alan yaratabilmek ise belki bir süre yıpratıcı olabilir yine de güçlenerek çıkabilmeyi daha mümkün kılar. Ayrıca sonunda ayrılık olsun veya olmasın; birbirine kavga edebilecek kadar güvenebilmek de büyük maharet bence.
Görüşürüz günlüğüm, kavgacı veya sakin; her durumda sevgiyle kal.
Feminist Çerçeve sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
