Aile Dramından Feminist Manifestoya: Leila’nın Kardeşleri

Nihal Ağaoğulları

Saeed Roustaei’nin Leila’nın Kardeşleri (2022) filmi, İran toplumunun damarlarına işlemiş ataerkil düzenin çürümüşlüğünü görünür kılmakla yetinmeyip klasik İran sinemasının yerleşik eril kodlarını tersyüz ederek kadın öznesinin görünmez emeğini ve direnişini merkezine alıyor. Ekonomik krizin ağırlığı altında sıkışan bu aile, yalnızca bireysel bir dramın değil; aynı zamanda çözülen toplumsal yapının ve susturulmaya alışkın kadın seslerinin güçlü bir alegorisine dönüşüyor.

Filmde ataerkil yapının temsili özellikle baba figürü üzerinden kuruluyor. Mülkiyet, onur ve soy devamlılığı gibi kavramlarla örülen babanın otoritesi artık çökmüş durumda. Literatürde bu, “otoritesini kaybetmiş figür” olarak tanımlanmaktadır.* Baba yalnızca fiziksel değil, sembolik anlamda da etkisizleşmiştir. Bu boşluğu dolduran ise Leila’dır: ailede kadın öznesinin doğuşunu simgeleyen figür.

Leila’nın aile içindeki merkezî konumu, feminist sinemanın temel kuramlarıyla doğrudan ilişkilidir. Laura Mulvey’nin “Male Gaze” teorisi, klasik sinemada kadının pasif bir izlenme nesnesi olduğunu söyler*. Oysa Leila, bu bakışı tersine çevirir: artık yalnızca izlenen değil; karar veren, yöneten ve anlatıyı taşıyan bir öznedir. Bu, “kadının bireyleşme süreci”nin ta kendisidir.*

Film, kadın emeğinin görünmezliğine dair Marksist feminist eleştirileri de somutlaştırır. Leila’nın ekonomik, duygusal ve yönetsel emeği, ailenin ayakta kalmasını sağlayan en önemli güçtür. Bu, “kadının yeniden üretim emeğinin kapitalist sistem tarafından görünmez kılındığı” görüşünü destekler*. Engels’in özel mülkiyet ile kadının ezilmesi arasındaki ilişkiyi kuran tarihsel yaklaşımı da filmde yankılanır. Ona göre “kadının tarihsel yenilgisi, erkeğin mülkiyeti tekeline almasıyla başlamıştır”.* Leila’nın mülkiyet düzenini dönüştürme çabası, ataerkil yapıya doğrudan bir müdahaledir.

Bu noktada Leila, yalnızca bireysel kurtuluşun değil; kolektif dönüşümün de öznesidir. Kültürel feminist yaklaşımlar, kadınların toplumsal barış ve dönüşümde kurucu roller üstlenebileceğini savunur*. Literatüre baktığımızda kadın karakterin kolektif kurtuluşun aktörü olabileceğini vurgulanır.* Leila’nın planlayıcı, uzlaştırıcı ve çözüm odaklı tavrı bu çerçeveyi doğrular.

Filmdeki erkek figürler ise işlevsiz, hayalperest ya da geçmişin hayaletlerine tutunmuş olarak resmedilir. Baba Esedullah, yoksulluğa rağmen “aile onuru” adına son parasını gösterişli bir törene harcar; geriye ise borç ve kaos bırakır. Erkek kardeşler üretken değildir ama karar alma süreçlerinde yetki sahibi gibi davranırlar. Tam bu noktada Leila devreye girer: ekonomik akıl artık ondadır. Ancak ataerkil zihniyet, bu gücü tanımak yerine bastırmayı seçer.

Leila’nın konumu, Bell Hooks’un “görünmeyen kadın emeği” kavramıyla doğrudan örtüşür. Onun emeği yalnızca yemek yapmak ya da evi temizlemekle sınırlı değildir; duygusal dengeyi sağlamak, kardeşleri uzlaştırmak ve krizleri çözmek gibi çok katmanlı sorumluluklar üstlenir. Ancak bu emek, erkekler tarafından doğal ve fark edilmeyecek kadar kadına ait görülür.

Filmin en dokunaklı anlarından biri, Leila’nın kardeşiyle balkonda yaptığı konuşmadır. Film boyunca güçlü, sakin ve stratejik görünen Leila, bu sahnede ilk kez içini açar. Sihirli bir değnek dokunsa, tek istediğinin küçük bir kız kardeş ve sırtını yaslayabileceği bir abla olduğunu söyler. Böylece yıllardır bu ailenin yükünü tek başına taşıdığını anlarız. “Neden bu kadar güçlü olmak zorundasın?” sorusuna cevabı nettir: güçlü olmaya mecbur bırakılmıştır. Bu an, onun kırılganlığı ile liderliğinin nasıl iç içe geçtiğini gösterir.

Biçimsel olarak da film eril bakışı sorgular. Yakın planlar, durağan kamera ve odaklanmış kadrajlar, Leila’nın duygusal ağırlığını ve merkezîliğini pekiştirir. “Sinematografik anlatım, kadın karakterin psikolojik derinliğini yeniden üretmeye imkân tanır”*. Bu görsel dil, hikâyenin kendisi kadar patriyarkaya karşı bir direnç alanıdır.

Sonuç olarak Leila’nın Kardeşleri, feminist sinema kuramları ışığında değerlendirildiğinde, ataerkil yapının çözülüşünü ve kadın öznesinin yükselişini çok katmanlı biçimde sunar. Leila’nın hikâyesi, yalnızca bireysel bir direniş değil; tarihsel, sınıfsal ve kültürel bağlamda kadınların bastırılmış sesinin yükselişidir. Seyirciye, kadın bakışının sinemada pasif bir yansıma olmaktan çıkarak aktif bir direniş alanına dönüşebileceğini hatırlatır.

Kaynaklar

Aktaş, G. (2013). Feminist söylemler bağlamında kadın kimliği: Erkek egemen bir toplumda kadın olmak. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi30(1).

Aycan, E., & Mete, B. (2024). Leyla’nın kardeşleri filmine kültürel feminist kuram perspektifinden bir bakış. Uluslararası Sosyal Bilimler ve Sanat Araştırmaları3(1), 94-107.

Çelik, H. H. Ekonomi Temelli Bir Toplumsal Cinsiyet Serüveni: Friedrich Engels’ in Köken’i.

Sağlam, M. A. (2020). Feminist kuram’da kadinin politik ekonomisi ve dönüşümü. Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi1(46), 394-412.

Yıldırım, A., & Vardar, B. (2024). Feminist Kuramın Sinematografik Anlatımla İfadesi. Marmara Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi15(1), 1-22.


Feminist Çerçeve sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yorum bırakın