Sıdıka Su Aşk Üzerine Düşünüyor

Sevgili günlük,

Masayı hazırladım, vakit kerahat vaktidir; aşk konuşacağız!

Normalde aşktan değil aşık hissetmemekten bahsedecektim ama bu kadar kerahat vakitli, masa hazırlamalı gaz bir giriş yapınca aşktan konuşmak gerekliliği hasıl oldu.

Aşk nedir sevgili günlük, hala tam olarak bilemiyorum. Aşk hayatımı özetlemem gerekirse; biseksüel bir kadın olduğum için yarı legal yarı illegal, yüzde yüz bedbaht. Aşkın zaten bu kadar zor ve karmaşık olması yetmemiş olacak ki, rızası olan iki insanın birbirini sevmesini veya sevişmesini illegalize etmeye çalışarak bir zorluk katmanı da iktidar tarafından ekleniyor. Evet sevgili günlük; bir kadına aşık olmamın, bir kadınla sevişmemin devlet yetkilileri tarafından yasak ve yasa dışı ilan edilmeye çalışıldığı şu günlerde kendilerine kutlu bir haber vermek isterdim; tüm yasaklara rağmen heteroseksüel olmayan birçok (çok çok) insan gibi benim de aşık olduğum ilk insan hemcinsimdi.

İlk aşk meselesine geleceğim ama bu aşk gerçekten nedir böyle sevgili günlük? Çok tuhaf çok tanıdık bir duygu; hem çok güçlü hem çok kırılgan. Belki de aşkın tekinsizliği buradan geliyordur. Tabii burada yazdıklarım sadece benim deneyimim, herkes aşkla farklı ilişki kuruyor. Benim içinse aşk; çok yüksek, çok güçlü, çok savunmasız hissettiren ve çok korkutan bir duygu.

Geçen sene bu aylarda terapiye başlamıştım sevgili günlük. Konu aşka gelene kadar epey seans geçmişti ve nihayet konu aşka ve yaşadığım ilişkilere geldiğindeyse yine küçük bir aydınlanma yaşamıştım. Şimdiye kadar ilişkilendiğim insanlardan ve ilişkilerin seyrinden bahsederken aşktan öte şiddetten bahsettiğimi fark etmiştim. Erkekler değişse de ilişkilerimde değişmeyen şeyler; kırılgan erkeklik, sürekli bir istismar hali, “HAYATINDA HER ŞEYDEN ÇOK BEN OLMALIYIM, ŞİMDİ ŞU AN DEĞER VERDİĞİN HER ŞEYİ SİL VE YERİNE BENİ KOY” dayatması, ayrılınca bitmek bilmeyen tacizler, ısrarlı aramalar, psikolojik şiddet… Patriyarka her şeye olduğu gibi aşka da nüfuz edince benim aşk deneyimim böyle bir hal aldı sevgili günlük. Daha kötüsü tüm bu şiddet biçimleri o kadar doğallaştırılıyor ki, şiddetin patriyarkadan değil de aşkın özünden geldiğini zannediyordum; yaşadıklarımı şiddet olarak tanımlayamıyordum o yüzden.

Ulan patriyarka, aşkı bu kadar şiddet içerikli bir deneyime dönüştürdüğün için ayrıca hesaplaşacağız seninle.

Yirmi üç yaşıma kadar erkeklerle ilişkilenip aşka dair pek bir şey bulamamıştım.Seninle yazıştıkça düşünüyorum da, cinsel yönelimimi yeryüzünde geçirdiğim süreye oranla bu kadar “geç” bir tarihte keşfetmem de tesadüf değil sanırım. Erkeklere aşık olmaya şartlanarak geçip giden günlerin birinde dünyanın en sıradan ve olağanüstü olayı gerçekleşti; bir kadına aşık oldum.

Çok sıradandı çünkü daha önce sadece heteroseksüel ilişkiler yaşayan ben, bir kadına aşık olursam dünyamın altüst olacağını, şimşekler çakıp fırtınalar kopacağını, inanılmaz doğa olaylarının gerçekleşeceğini zannediyordum. Sanrılarım gerçekleşmedi sevgili günlük, dünya olağan akışında dönmeye devam etti.

Çok olağanüstüydü çünkü gerçekten aşık olmuştum ve ilk defa aşkın insana enerji veren, iyileştiren, hafifleten yanıyla karşılaşmıştım. İlk aşk deneyimimi daha da köpürten, ilk görüşte aşk olmasıydı.

İnanılmaz sıcak bir yaz günüydü. Arkadaşlarımla içmeklerden önce bir şeyler yiyelim diye o dönem yolunu eskittiğimiz vegan kafeye gitmiştik. Ne yiyeceğimizi düşünürken merdivenlerden aşağı bir hanımefendi indi. Çok yıl geçmesine rağmen onu gördüğüm ilk anı hala capcanlı hatırlıyorum. İsmini vermek istemiyorum, Aşksu diyelim; Aşksu hanım merdivenlerden inip kadrajımı tamamen doldurdukça bana sanki inme indi sevgili günlük. Tüm düşüncelerim, beynimin ardında sürekli akan kendimin bile farkında olmadığım gürültü tamamen sustu. Sadece o andaydım. Aşksu hanım, ben ve kafeyi dolduran falafel kokusu. Şu an komik geliyor ama Aşksu hanımın gözbebeklerinin içine içine bakarak kola sipariş ettiğim an romantizmin ve tutkunun zirvesiydi benim için. Aşksu hanımı görmek için sıcaktan buharlaştığımız o günlerde vegan kafeye daha sık gitmeye başladık. Canım arkadaşlarımla sürekli falafel yemekten az daha kurdeşen dökecektik ama o kadarı da olsun be sevgili günlük.

Aşksu hanım ile hikayemizin detaylarına şimdilik girmek istemiyorum sevgili günlüğüm. Aşk hayatımdaki en tatlı köşeyi kendisine ayırdığımı bilmen yeterli olur. Af buyur, biraz efkarlandım. Aşka dair hislerim terapi sürecimde biraz değişti sevgili günlük. Bir dönem gerçekten stresten ve gerilimden patlayacağımı düşünüyordum. O dönemde bir kadına inanılmaz düşmüştüm ve ben aşık olunca gerçek bir düşüş yaşıyorum. Kendimi duvardan duvara vurmalı, kalbimin ağzıma geldiği, içimde dengeli olan her şeyin birbirinden kopup zangır zangır titreştiği bir düşüş. İlk birkaç gün gerçekten de böyle yaşadım, bir iki ağladım ama bir yandan da içimde tüm bu aşık benle fısıltıyla alay eden bir ses vardı. O kadına aşık hissetmemin sebebini anlatıyordu bana. Güvende hissetmeye, kollanmaya ihtiyacım vardı; kendime bu duyguları sağlayamıyordum ve dışarıda arıyordum. O kadın da nedense çok güven veriyordu bana. Aşık hissetmemin altında yatan ihtiyaçlarımı (terapi sürecim sağ olsun) çözümleyince büyü birden bozuldu. Terapistimle bir sonraki seansımızda bu duruma yakınmıştım. Ne güzel eskiden kendimde eksik bulduğum duyguları, ihtiyaçlarımı bana verebileceğini hissettiğim insanların peşinde heder oluyordum. Artık böyle bir kaçış alanım bile yoktu. Büyümek ne kadar zor sevgili günlük.

Şimdilerde aşkla yeni bir denge tutturmaya çalışıyorum. Ben hep kendimi heba ettiğim yerlerimden aşık olduğumu zannetmeye o kadar alışmışım ki, sağlıklı olan çok yeni, çok farklı geliyor. Ama olsun be sevgili günlük; aşkın biraz da sağlıklı yanlarını yaşamaya talip olmak çok mu? Hem gerçekten istersem “arabesk aşık” benliğime de dönebilirim. Yeter ki bedbaht ve patriyarkal olmasın aşk…


Feminist Çerçeve sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yorum bırakın