Nereden Bela Ettik Bu Feminizmi Başımıza?

Dilan İpek

Güneş Terkol, “Orada Değildi ve Duyduklarına İnanamadı”, 2019

Bu yazıda çokça konuşulan ifşa konusunu bir kez daha ele alacağız. Bazen cesaretlendirildiğimiz bazen eleştirildiğimiz ama her zaman birbirimizden güç aldığımız ifşa, birçok kadın gibi bizim için de kırılma noktalarından birisi.

Fakat ifşayı konuşmak demek sadece ifşayı konuşmak demek olamaz; beraberinde faillerin aklanmasına yönelik sarfedilen üst düzey çabaya, mağdurların nasıl suçlandığına, kadının beyanı esastır ilkesinin ne olup ne olmadığına -tekrar tekrar- da bakmamız gerekiyor. İfşa kelime anlamı olarak gizli bir şeyi ortaya çıkarmak, yaymak, duyurmak anlamına geliyor. Feminist bir yöntem olarak -özsavunma yöntemi olarak- kullanıldığında ise gizlenen erkek şiddetinin açığa çıkartılması ve kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadelenin önemli bir aracı haline dönüşüyor. Yani artık kırılan kol yenin içinde kalmıyor da diyebiliriz.

Evde, işte, okulda, sokakta, her yerde şiddetle ve kadın düşmanlarıyla karşılaşırız çünkü her yerde patriyarkayla karşılaşırız. Bu şiddete karşı durmak için çeşitli yöntemler elbette vardır ama maalesef hukuk sisteminin uygulanmasındaki yetersizlikler ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair alınmayan önlemler yaşanılan ‘’en ufak bir olayda’’ dahi yüzümüze çarpabilir. Devletler erkek şiddetini engelleme sorumluluğunu yerine getirmez ve failler kadın düşmanı uygulamalardan esaret bulur. Bazen de mekanizmalara zaten güvenmeyen kadınlar hukuksal yola başvurmaz bile. Bu yetersizlik karşısında ifşa feministler tarafından benimsenmiş bir hesap sorma yöntemi haline gelmiştir. İfşanın yöntem olarak kullanılması sosyal medya ile başlamadı ama sosyal medya platformları ifşanın etki alanı daha da artırdı. İfşanın kilometre taşlarından birisi olarak kabul etmemiz gereken #Metoo hareketi kadınların yaşadıkları tacizi, şiddeti sosyal medyadan ifşa ettikleri bir hareket olarak başladı ve neredeyse dünyanın her yerine yayılan bir dalgaya dönüştü. Türkiye’de bu dalgayı ‘’Susma Bitsin’’ ve ‘’Uykularınız Kaçsın’’ ifşa paylaşımları takip etti. Kadınlar bu etiketlerle şiddeti gözler önüne sererken birbirinden güç alıyorlardı. Artık ifşa yöntemi ile sosyal medya üzerinden dijital mahkemeler kurulmaya başlanmıştı desem yanlış olmaz.

Kadınlar neden ifşa eder?

Sosyal medyada okuduğumuz ifşaların neredeyse tamamının kadınlar tarafından yayınlanmış olduğuna dikkat etmemiz gerekiyor. Şu soruyu soralım: kadınlar neden yaşadıkları şiddeti ifşa etme ihtiyacı duyuyor? Çünkü patriyarkal ağlarla örülmüş hayatlarımızda ‘’gerçek adaletin’’ sağlandığı çok çok az alan var. İfşa; bazen hissettiğimiz çaresizlik duygusuyla başa çıkmak, bazen yaşadıklarımızı anlamlandırmak, bazen diğer kadınları uyarmak, bazen ise adaleti sağlamaya çalışmak için kullanılır. Herkes duysun, bilsin istenilir. Peki herkes bilirse ne olur? Bizim açımızdan maalesef yaygın bir deneyim olan şiddete karşı yalnız olmadığımızı görür dayanışmanın gücünü artırırız, şiddetin sistematik boyutunu gözler önüne sereriz. Fail açısından toplumsal statüsüne, prestijine zarar veririz, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesine engel oluruz. Yazdığı yazıyı okumaz, çektiği filmi izlemeyiz, ona kazanç ve itibar sağlamayız. İlgili mekanizmaları kamuoyu önünde şeffaf olmaya, kararlarını gözden geçirmeye ve adaleti sağlamaya davet ederiz. İfşa uzaktan bakınca kişisel bir tepki gibi görünse de aslında patriyarkaya karşı direnişin bir biçimidir, sadece faili ifşa etmek değil patriyarkal şiddet içeren bütün toplumsal yapıların sorgulanmasına bir çağrıdır.

Sosyal medya ifşalarının riskleri yok değildir. Bir dalga olarak gelen ifşalar o kadar artmıştır ki neredeyse hızlı tüketim malzemesine dönüşmüştür diyebiliriz. Her gün patlayan ifşalar birkaç gün konuşulur ve unutulur. Failler ve fail aklayıcılar bu hızdan ve unutulmadan cesaret almaya devam eder. Pasif dinleyicilikle sınırlı kalan tanıklık yaptırım gücü olma açısından zayıftır. Feministler olarak bu riskleri görerek bu yönteme başvurduğumuzu belirtmemize gerek yoktur sanırım ama şiddeti unutturmamak için bütün faillerin ensesinde olduğumuzu da ifade edelim.

Kısa kısa kavramlar

Kadının beyanı esastır: ‘’Kadının beyanı esastır, aksini ispat etmek erkeğin yükümlülüğüdür.’’ Bu cümle tartışmasız ve reddedilemez bir biçimde feminizmin temel ilkelerinden bir tanesi. Ezen ve ezilen ilişkisinde ezilene bir alan açmak için kullanılıyor. Özellikle şiddet ve ifşa süreçlerinde ‘’ya kadın yalan söylüyorsa/kadının her dediğine inanacak mıyız’’ ifadeleri bu ilkenin hala ne kadar da yanlış anlaşıldığını gösteriyor. Biz yine üzerimize düşeni yapalım tekrar edelim; bu ilke ile güvence altına alınmaya çalışılan şey kadının her dediğinin ‘’doğru’’ kabul edilmesi değil, kadının beyanının soruşturmaya başlanması için yeterli olmasıdır.

Cemre Baytok’un Feminist Bellek’te yazdığı ‘’Kadının Beyanı Esastır’’ yazısında ifade ettiği gibi ‘’Bu ilkeye karşı çıkılarak hesaplaşılan feminizmin kendisi. Kadının beyanını esas almaya direnmek, esasen feminizmi tanımamak ve erkek şiddeti ile ilgili tartışmaların da bir “uzmanlık” (yani bilgi ve deneyim birikimi) konusu olduğunu, bunun feminizmin konusu olduğunu reddetmek anlamına geliyor.’’

Mağdur suçlayıcılık: Yaşanılan şiddet olayında sorumluluğunun ve yükün faile değil de şiddete maruz kalan tarafa yöneltilmesidir. Failin uyguladığı şiddetten daha çok mağdurun ‘’neden öyle yaptığı’’ konuşulur, şiddet görünmez kılınır ve failin suçu hafifletilir. En sık duyduğumuz mağdur suçlayıcı cümleye örnek olarak ‘’O saatte orada ne işi varmış?’’ sorusunu verebiliriz. Ya da ‘’Sen o adamın sorunlu ilişkiler kuruduğunu, öyle birisi olduğunu bilmiyor muydun, dikkat etseydin’’ cümlesi de yine mağdur suçlayıcılık ifadesidir.


Fail aklayıcılık: Patriyarkal şiddet durumunda suçu işleyen tarafın suçunu tanımama, hafifletme, hatta normalleştirme çabalarıdır. Fail ile empati kurmaya çalışmak, onun da karşılaştığı sorunlar üzerinden bir meşru zemin yaratmaya çalışmak, failin itibarını düşünüp, önemsemek fail aklayacılığın somut örnekleridir.
**

Kadına yönelik erkek şiddeti zaman, mekan, ideoloji, eğitim, statü fark etmeksizin uygulanıp devam ettiriliyor. Bizden uzakta olduğunu zannettiğimiz şiddetin aslında her an yanı başımızda olduğunu patriyarka bize sürekli hatırlatıyor.

Hele de tüm bu şiddetler karşısında örgütlenip güç aldığımız, orada öğrendiğimiz sol- sosyalist yapılarda bu şiddetle karşılaşmak daha yakıcı olsa da yaşanmasının imkansız olmadığını defalarca görmek zorunda kaldık.

Yukarıda bahsettiklerim hem kişisel hem de kurumsal ifşaları kapsıyor ama burada kurumlarda yaşanılan ifşalara dikkat çekeceğim çünkü kişisel ifşalardan biraz daha karmaşıklaşabiliyor.

Ortak paydada, ortak bir amaç için mücadele etmenin sağladığı yoğun güven ilişkilerini sorgulamaya başlamak daha zor bir hal alabiliyor. İşin içine mekanizmalar, kurallar, usuller giriyor.

Burada kısaca belirtmek gerekir ki ifşa sadece feministler tarafından kullanılan bir yöntem değildir. Sosyalistler de tarih boyunca yolsuzlukları, sınıfsal çelişkileri, kapitalist üretim ilişkilerini, sömürüyü toplumun önünde ifşa etmeye çalışmıştır. Aynı doğrultuda nerede olursa olsun patriyarkal şiddetin ifşası da feminizmin mücadele alanı içerisindedir. Ama bugün yaşanılan örneklere baktığımız zaman sol içi ifşalar kadınların mücadele ederek kazandıkları birçok mevziyi geri götürmeye yönelik söylemlerle doldu. Yukarıda ifade ettiğimiz suçlamalar, aklamalar, beyana yönelik sorgulamalar maalesef sol içerisinde çokça tartışılan konular. Şunu da söylemeden geçmeyeyim kurum kuruluşların, partilerin, derneklerin ‘’biz de böyle bir şey olmaz’’ lafları her an sönebilecek boş bir güvenden, kuru bir idealizmden fazlası değil.

Yaşanılan şiddet olayı karşısında ifşa hakkını kullanan kadın/kadınlar amansız bir cadı avına da maruz kalır aynı zamanda. Ne delilikleri kalır ne dedikoduculukları ne de ajanlıkları… – ama bu söylemleri o kadar çok duyduk ki yazmaya gerek bile yok, hepimiz biliyoruz- İfşa edilen fail erkeğin ve/veya kurumun statü ve itibarı en öncelenen konuyken, şiddete maruz kalan veya bu ifşayı gerçekleştiren kadın/ların itibarından söz edildiğini maalesef duymamışızdır. Bu da eril şımarıklığın kendini göstermesinin bir başka hali olmalı.

Bir kere bu konular yüksek sesle konuşulmaya başlayınca, o sorgulanamaz kararlar sorgulanınca, yapay güven duvarları çatırdayınca işte o zaman Pandora’nın kutusu da açılmış olur. Üzeri örtülen ne varsa ortaya saçılır ya da buna niyet edilir. Güven bir kere kırılırsa tekrar onarmak zordur. Bu zorluğun farkında olan partilerin eril şefleri başını ellerinin arasına alıp ‘’ah nereden bela ettik bu feminizmi başımıza’’ diye düşünüyor olabilirler. Haklılar.

Feminist ifşalar hem bir süreç hem de bir sonuçtur. Biz bu tartışmalara devam etmek istiyoruz, çünkü hayatın ve mücadelenin her alanında olmak istiyoruz. Bu konularda ilk yazanlar değiliz son da olmayacağız ama ‘’sol partiler de böyle, 80’lerden beri kadınlar bunları yaşıyor’’ da demeyeceğiz.


Feminist Çerçeve sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yorum bırakın